20 Şubat 2010 Cumartesi

Türkiye'nin Eşekleri

Sevgili dostum Süha'ya ithaf olunur


Son günlerde memleketimizin eşekleri üzerine araştırmalar yapıyorum. Biliyorum, başlığı gören bazı muhalifler yine politik bir yazı kaleme aldığımı zannecekler. Ama değil!..

O işi çakma demokratlara, başbakanla pastalı kahvaltı eden sanatçılara(!) ve TEKEL işçilerine "bunlar toplumun ve devletin üstüne yük" diyen çok bilmişlere bırakıyorum.

Ben sahiden eşeklerden bahsedeceğim.

Çünkü bizim eşeklerimiz Anadolu halkının aydınlanmamış tarihinin gözardı edilmiş figürleridir.

Bu coğrafyanın insanları uzun yıllar boyunca ekmeğine, aşına musallat olan birçok melun dertle uğraşmıştır. Yedi sene, on sene süren kuraklık iki evlek tarlasını çatır çatır çatlatırken, arkasından gelen tuğyan, bu sefer de aynı tarlayı bataklığa çevirmiştir. Bir taraftan padişahımız efendimiz sinn-i reşit olmuş oğlunu askere alıp Yemen, Trablusgarp ve daha nice yerlerde toprağa gömerken öte yandan taun illeti, veba, kolera melunu genç kızını, çocuğunu elinden almıştır.

Ya vergilere, rüsumlara, harçlara ne demeli? Sorsanız köylüye "Azrail'in sureti nola ki?" diye vergi tahsildarını, orman ondalık memurunu, mültezim efendiyi işaret edecektir.

Biliyorum; "eşeklik etme de eşeğe gel" diyeceksiniz, hemen geliyorum.

İşte gariban Anadolu insanının yukarıda saydığım ve saymadığım onca dertle cebelleştiği esnada yegane müttefiki eşek olmuştur.

Yokluk yıllarında -kaburgaları sayılsa dahi- eşek, üstüne tahmil edilene asla itiraz etmemiş, uysal uysal patikasına girmiştir. Fukara köylünün malı mülkü olmasa da eşeğinin semerinin boş olduğu görülmez. O, köylünün eli ayağıdır. Yaylaya çıkarken üzerine denkler yüklenir, sonra da yükün üzerine "yüklü" gelin oturtulur; eşeğimiz sesini çıkarmaz. Kıçına bebek belek bindirilir, yine ses yok!!

Tarlaya giderken sarma tütününü kehribar ağızlığına geçirerek semere kurulan zibidi Mehmet Ağaya "eşekliğin âlem yok! İn de yanımda yürü" dediği vaki değildir. Tahammül onun naturasıdır. Hayattan şikâyeti yoktur. Olsa olsa hınzır sineklerle bok böcekleridir sorunu...

Anadolu'da yoksul köylünün yoldaşı eşek iken, zengin ağanın, mütegallibenin, mültezimin hatta eşkıyanın dostu attır. Onlara göre at asil, eşekse sefildir. Eşek damda koyunla, danayla, camuzla yatarken, atın yeri ağıldır. Eşeğin semerini indirdin mi işin bitmiştir, halbuki atın eğerini indirince terini silmen, üzerine bir bez atman, yavaş yavaş soğutman gerekir.

Ağanın fantezisi ikinci, üçüncü hatundur. Dirayeti sağlamdır, bastırır başlığı alır gencecik hatunu, atar atının eğerine getirir evine; fukaranın bütün fantazisi ise yine yoldaşı eşeği üzerinedir. Çünkü tahayyülatını hatuna tahvil edebilecek dirayetten yoksundur...

Eşek, Nasrettin Hocanın yoldaşıdır, Keloğlan'ın eli, ayağıdır. At ise sultanların, beylerin, ağaların...

Anadolu'nun boz eşekleri, kara eşekleri yüzyıllar boyunca kara, boz bahtlı gariban,fukara insanlara hizmet ettiler... Dağa çıkıp köy basan, gasb-ı emval eden, adam yaralayan, kadın, kız kaçıran eşkıyanın vazgeçilmez hayvanı at iken, kaçak üç kuruşluk tütün, tuz taşıyan, iki kile arpasını, buğdayını ambarına atmaktan başka derdi olmayanın dostu ise eşek oldu...

1927 yılında "Türkiye Eşeklerinin Islahı İçin" Fransa'dan eşek getirtilmesine karar verildi. Bizim boz ve kara eşeklerin "Fransız bombalarıyla" çiftleştirilip çiftleştirilmediklerini maalesef bilmiyorum. Eğer bu ıslah projesi gerçekleşip netice verdiyse gerçekten üzülürüm. Ama gerçekleşmediyse...

Gerçekleşmediyse yaşasın "Türkiye'nin Eşekleri"...

Hiç yorum yok: